4 Temmuz 2012 Çarşamba

Telefonun yararlar ve zararları

telefonun yararları ve zararları, telefonun yararları ve zararları nelerdir, cep telefonunun yararları ve zararları nelerdir, telefonun zararları kısa, telefonun yararları ve zararları kısa yazı, kısa telefonun yararları ve zararları, cep telefonları günümüzdeki yararları, telefon faydaları yararları, telefonun zararları ve yararları, telefonun yararları zararları, telefonun faydaları ve zararları, telefonun bizlere yararı, teefonun yararları ve zararları, telefonun fayda ve zararları, dokunmatik tel yararları zararları, telefonun zararlari ve yararlari, cep telefonun yararları ve zararları nelerdir, telefonun yararlari ve zararlari, telefon yararları ve zararları, cep telefonunun yararları ve zararları madde şeklinde, telefon yararları zararları, telefon faydaları, telefonun zararları, cep telefonunun kısaca yaraları nelerdir, telefon kullanmanın yararları


ZARARLARI

Beyin

Cep telefonlarının en yakın olduğu bölge başımız, dolayısıyla beynimiz. Bu da beynin, gönderilen elektromanyetik dalgaları emmesine yolaçıyor. Oysa beynin kendi içinde zaten dört ayrı elektromanyetik alan haritası var. Bunlar birbirleriyle içiçe geçmiş biçimde çalışıyor ve sinyalleri aktarıyorlar. Yani karmaşık bir düzen söz konusu.

Buna dışarıdan bir başka alan eklendiğinde, sinyaller gerçekten karmaşık bir hal alıyor. Dolayısıyla beyin, vücuda yanlış sinyaller gönderebiliyor. Dahası bu dalgalar, beyinde hücreleri çevreleyen bazı dokuları da olumsuz etkiliyorlar.

Sonuç, sinir sistemiyle ilgili hastalıklarda artış, hafıza zayıflaması, neurodejeneretif hastalıklar (beyinde dejenerasyon) ve hatta alzheimer olabiliyor.

Kulak

Cep telefonlarından etkilenen bir diğer bölge de kulak. Henüz kanıtlanmamış olmakla beraber, kulakta duyu bozukluklarının ileride yaşanabileceği varsayılıyor.

Manyetik alanlar, bir takım sesleri duymamamıza veya kalıcı çınlamalara yolaçabiliyor. Zira manyetik alan da bir gürültüdür. Bu da sinir sistemini olumsuz etkiliyor.

Gözler

Daha önce yapılan çalışmalarda, yüksek orandaki elektromanyetik dalgaların, görme bozuklukları yapabileceği ortaya konmuştu. Aynı durum, birikme etkisi sonucunda da ortaya çıkabiliyor.

Göğüsler

World Health Organization/Dünya Sağlık Örgütü'nün yaptırdığı bir çalışmaya göre, cep telefonlarının yaydığı elektromanyetik dalgalar, melatonin hormonunu sıkıştırıyor. Bu hormonun bloke olması da bazı göğüs kanseri tiplerinin üremisine neden olabiliyor.
Kalp

Cep telefonları, kalbin ritmini hızlandırabiliyor. Özellikle kalp pili veya yapay kalp kapakçığı kullananlarda büyük tehlike yaratabiliyor. Kalbin kasılıp kalmasına yolaçıyor.

Cinsel Organlar

Yüksek frekanstaki elektromanyetik dalgaların, testisleri etkilediği biliniyor. Bunu, yapılan bütün çalışmalar kanıtlamış durumda. Bu durumda, cep telefonunu gereğinden fazla kullanan erkeklerin, ileride iktidarsızlık gibi bir sorun yaşayabilme olasılığı var.

Termoregülatör Sistem

Elektromanyetik dalgalar, vücudun termaregülatör yani ısı sistemini de etkiliyor. Bu durumda vücut ısısı ya durup dururken düşüyor ve titremeler görülüyor veya artıyor ve yüksek ateş ortaya çıkıyor. Tübitak'ın yaptığı bazı araştırmalar da bu yönde.

Yetkililer şöyle diyor: "Fizik tedavi araçlarından biri ısıtma tedavisidir. Elektromanyetik dalgaların dokunun üzerinde ısı etkisi yarattığını burada gözlemleyebilirsiniz. Öyleyse bu dalgaların dokunun üzerinde bir ısınma etkisi yarattığı kesin. Yalnız cep telefonlarında bu kontrollü değil".

Psikomotor Sistem

Yani kas/sinir ileti sistemi de cep telefonlarının yaydığı elektromanyetik dalgaların kurbanı olabiliyor. Kasların, beynin verdiği emri yerine getirebilmesi, sinirlerin bir uçtan diğer uca yolladığı sinyaller sayesinde oluyor.

Sinirlerin bir ucunun artı, diğer ucunun da eksi olduğunu düşünün. Bu mesajlara, dışarıdan müdahele, sürekli artı veya sürekli eksi mesaj gitmesine yolaçabiliyor. Bu da kontrol ve ileti bozuklukları demek.


Hücreler

Tüm hücrelerin, içiyle dışı arasında bir potansiyel farkı var. Yani hücrenin içine sodyum-potasyumun giriş çıkışı, belli orantıda gerçekleşiyor. Manyetik alan, bunların bazılarını değiştiriyor. Bir takım hücreler hiç etkilenmezken, bazıları biraz, bazıları da çok etkilenip ters çalışmaya başlıyor. Bu ters çalışmanın da olması gerek ama, bazıları gereğinden fazla gerçekleşiyor.

İlaç İletimi

Manyetik dalgalar, vücuttaki iyonları da etkiliyor. Bu da alınan ilaçların, gerekli yerlere daha yavaş ulaşmasına veya hiç ulaşmamasına yolaçıyor.

Özetle, insan vücudu entropi kanunlarına uyuyor. Yani, insanın içi, daima bir karmaşa içindedir. Bu dengeli ve kendi içinde düzeni olan bir karmaşa. Bu kimyasal kaos içinde olduğumuzdan, yaşamımıza devam ediyoruz. Ölünce bu kimyasal reaksiyonlar düz bir hale geliyor. Cep telefonu kullanmak, bu kaosun içine, dışarıdan bir fiziksel enerji sokmak demek. Bu durumda da enerjiyi koyduğunuz yerde bir takım etkiler söz konusu oluyor.

YARARLARI

Cep telefonu ilk başlarda sadece çağrı cihazı olarak günümüze girmişti. Daha sonraları aşagı yukarı 1993 yıllarında ilk olarak sadece ev telefonu gibi bir sistemle çalışan telefonlar hizmete girdi. Bu zamanlar tek sistemli hat vardı tabi bildiğimiz üzere o da turkcell'e türkiyeye bu sistemi ilk kara mehmet yani turkcell'in kurucusu getirmiştir. Daha sonraları teknoloji gelişerek mesajlaşmaları yaptı. Teknoloji o kadar hızlı ilerliyordu ki zamanında 3000 mark olan telefonlar şuan günümüzde yok varsa bile müzededir. Hatlar o zamanın parasıyla neredeyse bir memur maaşı kadardı. Daha sonraları renkli telefonlar çıktı tabi renkli telefonun çıkış sebebi fotograf çeken telefonları çıkarmak içindi. aslında renkli telefonlar daha piyasa sürülmeden fotoğraf çeken telefonları bulmuşlardı. Ama neredeyse cep telefonu kendi kendine bir çağ atlamıştı. Ve bu çağda hızlı koşmak olmazdı. Agır agır sindire sindire gidilmesi gerekiyordu. Yoksa nasıl para kazanacaklar. Günümüzde cep telefonu kimine göre gerçekten ihtiyaç, kimine göre bir el alışkanlığı, kimine göre ise gösteriş kaynağı. Ama şüphe yokki artık hayatımızda olmazsa olmazlar arasına girmiş durumda.



Merceklerin Kullanım Alanları Nelerdir?


Mercek, ortak bir eksene sahip iki kırıcı yüzey vasıtasıyla sınırlanmış, cam, kuvars veya ışık
kırıcı herhangi bir maddeden saydam maddelerden yapılan optik alettir. Mercekler içinden geçen ışınların yönünü değiştiren camlardır. Mercek içinden geçen ışınlar birbirine yaklaştığında cismin görüntüsü büyür ( Büyüteç ), ışınlar birbirinde uzaklaştığında ise cismin görüntüsü küçülür.
Merceklerin iki yüzü küresel ( dışbükey - convex veya içbükey - concav ) veya bir yüzü küresel diğer yüzü düz olanları vardır.

Cismin görüntüsünden yansıyan ışınlar mercekten geçtiğinde bir odak noktasına itilir. Bu teori kullanılarak görüntü üzerinde gözlemler yapmak amacıyla teleskop, dürbün, mikroskop gibi araçlar, kaydetmek amacıyla lensler ve objektifler, görme hatalarını gidermek için gözlüklerde mercekler kullanılmaktadır.

Optik bilimi ışık ışınlarının bir ortamdan başka bir ortama geçerken kırılması olgusuna dayanır. Çinliler daha İ.S. X. Yüzyılda, bükey yüzeyli cam parçalarının yani merceklerin ışığı nasıl kırdığını biliyorlardı. Avrupa'da XIII. Ve XIV. Yüzyıllarda merceklerin özellikleri görme bozukluklarını düzeltme amacıyla kullanılmaya başlandı ve gözlükler ortaya çıktı. Daha sonraları makyaj yapmada ve saç taramada yardımcı bir araç olarak kullanılmak için parlak metalden aynalar yapıldı. Ama çok küçük şeyleri büyütmeyi ve uzaktaki nesneleri daha belirgin bir görüş odağına getirmeyi sağlayan daha güçlü optik aletlerin yapımı, ancak XVII. yüzyılda gerçekleştirilebildi. Bu dönemin önemli gelişmeleri arasında yüzyılın başlarında ortaya çıkan teleskop ile 1650'ye doğru icat edilen mikroskop sayılabilir. Merceklerin en güzel örneği, gözümüzün yapısında bulunan göz billurudur. Göz billuru ince kenarlı bir mercektir. Gözlük camlarının tamamı da birer mercek teşkil eder. Mercekler tek başlarına kullanıldıkları gibi birkaç mercek bir arada bir optik aleti de meydana getirebilir. Büyüteç, göz billuru ve gözlük camları tek başlarına kullanılan merceklere misaldir. Dürbünler, mikroskop, teleskop, sinema makinaları, fotoğraf makinaları, mercek sistemlerinin meydana getirdiği optik düzenlerdir.
Mercekler, incelenen cismin arzu edilen elverişli görüntüsünü verirler. Bu görüntü, istenilen duruma bağlı olarak cisimden daha büyük veya küçük, gerçek veya zahiri (görünen) olabilir. Bir merceği sınırlayan yüzeylerin tepe noktalarını birleştiren doğru, merceğin asal eksenini (optik eksen) meydana getirir. Mercekler, ince kenarlı ve kalın kenarlı diye iki gruba ayrılır:


İnce kenarlı mercek

Ortası, kenarlarına nazaran kalın olan mercektir. Merceğe herhangi bir şekilde gelen ışını kırarak optik eksene yaklaştırdığı için bu merceklere yakınsak mercek adı verilir. Asal eksene paralel olarak gelen ışınları kırarak bir noktada toplarlar. Bu nokta merceğin odak noktasıdır. Aynı uzaklıkta ve ters tarafta ikinci bir odak noktası daha bulunur.
Bulunduğu ortama göre kırılma indisi n olan saydam maddeden yapılmış ve küresel yüzeylerinin eğrilik yarıçapları R1 ve R1 olan bir merceğin odak uzaklığı f ile gösterilirse:

bağıntısı mevcuttur.
Yarı çaplar, konveks (tümsek = dış bükey) yüzeyler için pozitif, konkav (çukur = içbükey) yüzeyler için negatif alınır. Şayet herhangi bir yüzey düzlemse yarıçapı sonsuz alınır. Odak uzaklığı, ince kenarlı merceklerde pozitif, kalın kenarlarda ise negatif olarak hesaplara dahil edilir. Cisim ve görüntüden gerçek olanların uzaklığı pozitif, zahiri (görünen) olanlarınki negatif alınır. İnce kenarlı merceklerde odak noktasından uzakta bulunan cisimlerin görüntüleri daima, gerçek ve terstir. Odak ile mercek arasındaki cisimlerin görüntüleri ise daima düz, zahiri ve cisimden büyüktür.


Kalın kenarlı mercek

Kalın kenarlı mercek, ortası kenarlarından daha ince olan merceklere denir. Merceğe herhangi bir şekilde gelen ışını, optik eksenden uzaklaştırdığı için kalın kenarlı merceklere ıraksak mercek adı verilir. Kalın kenarlı merceklerin meydana getirdiği görüntü daima düz, zahiri ve cisimden küçüktür.
Bir merceğin odak uzaklığının metre cinsinden tersine o merceğin yakınsaması veya gücü denir. Bu güç, kırıcılık gücüdür. Merceğin odak uzaklığı ne kadar küçükse gücü veya yakınsaması o kadar büyük olur.

MERCEKLER ve KULLANILABİLEN ALANLAR

(-)Miyop
Miyop bir gözün ön-arka çapı normalden uzun olduğundan, göz merceği belirli bir uzaklığın ötesindeki nesneleri ağ tabakada odaklayamaz.İçbükey(Konkav) mercekler miyop tedavisinde kullanılır.
(+)Hipermetrop
Hipermetroplarda ise gözün ön-arka çapı normalden kısadır. Göz merceği yakındaki nesnelerin görüntülerini ağtabakanın üzerine düşürecek kadar eğriliğini değiştiremez. Böylece, görüntü ağ tabakanın arkasında oluşur. Yakınsak mercekle, kırılma derecesi artan ışınların toplanacağı odak uzaklığı kısalır ve görüntü ağ tabakanın üzerine düşer.Tedavisinde dışbükey(Konveks) mercekler kullanılır.

(-,+)Astigmat(-,+)
Saydam tabaka eğriliğinin düzensizliğine bağlı bir görme kusuru olan astigmatlığın düzeltilmesinde silindirik mercekler kullanılır.Astigmatlıkta,saydam tabaka üzerinde birbirini dik olarak kestiği varsayılan iki eksenin eğriliği birbirinden farklıdır. Böylelikle paralel iki ışık demeti, merceğin odağında bir nokta değil, çizgi oluşturur. Bu ise görüntünün bozulmasına yol açar. Silindirik mercekler bu iki eksende eğrilik farkını, her eksen için farklı güçte kırarak ortadan kaldırır. Bazı durumlarda,merceklerin güneş gözlüğü işlevi de görerek göze gelen ışınları süzmesi istenir.Bu amaca uygun çeşitli renkli mercekler vardır.Bunlar,ışık tayfının bütün dalga bütün dalga boylarını belirli ölçüde emerek ışık şiddetini azaltabilir.Tayftaki ışınların bir bölümünü geçirmeyen renkli merceklerde vardır.Bazı mercekler ise morötesi ışınları emer.Kayakçılar,morötesi ışınların zararlı etkisini önlemek için bu mercekleri kullanır. Mikroskop

Galilei teleskoptan daha küçük ölçülerde bir silindire yine mercekler yerleştirerek "occhialino" adını verdiği mikroskobu yaptı. 1619 - 1624 yılları arasında bu aletten çok sayıda üretti.

Teleskop
Aslında mercekleri kullanarak uzağı gören aletler Galilei'den daha önce yapılmıştı. Ancak bu aletleri, yıldızları ve gezegenleri inceleyecek kadar güçlü hale getiren o oldu. Silindirin göz dayanan kısmına ve diğer ucuna mercekler yerleştiren Galilei teleskopu bulmuş oldu. 1609 yılında yaptığı teleskopla birçok astronomik gözlem gerçekleştirdi. Bunların arasında Ay'ın yüzeyindeki kraterlerin ilk kez tespit edilmesi de vardı.

Mikroskobik Canlılar

Bakteri dünyası, canlı çeşitliliğine, neredeyse sonsuz denilebilecek bir oranda katkıda bulunuyor. Her gün yeni türler keşfediliyor ve birbirinin aynı olduğu düşünülen bakterilerin bile metabolizmaları incelendiğinde, aslında farklı türler oldukları ortaya çıkıyor. Bakteriler, yeryüzünde yaşamın sürekliliği için çok önemli birçok biyokimyasal olayın gerçekleşmesini sağlıyor. Kısacası, yaşamın temelindeki kimyasal olayların gerçekleşmesini bakterilere borçluyuz. Tek olumsuz yönleri bazılarının hastalıklara yol açmaları; ancak, doğanın dengesinin korunması açısından düşünürsek hastalık yapıcı bakterilerin bile yararlı olduğu öne sürülebilir. Dünya atmosferi için oksijen kaynağı olan fotosentez olayını bitkilerin yanında fotosentetik bakterilerin de gerçekleştirdiğini bilmek çok etkileyici. Büyük bir üretim zenginliği ve tür çeşitliliği olan bu görünmeyen kimyacılar, yani bakteriler bu yönleriyle bilime ve teknolojiye önemli olanaklar sunuyor.
İYİ yapılmış bir turşuyu yemenin keyfine doyulmaz, ama turşuyu tutturması zordur. Su, tuz, sirke, şeker, limon gerekir ve bunların birbirine oranları da turşunun kalitesini belirler. Turşu yapmanın amacı, asitli bir ortam sağlayarak meyve ve sebzeleri korumaktır. Tuz ve sirke, ortamda çürükçül bakterilerin ve küflerin çoğalmasına engel olur. Tuzu az konulursa meyve ve sebzeler çürümeye neden olan bakterilerin ortamda çoğalması nedeniyle bozulur; turşu amacına ulaşamaz. Sebze ve meyvelerin zevkle yenilen turşulara dönüşmesini ise sirkede doğal olarak bulunan bakteriler sağlar. Turşu yapımı, besin saklanması ve üretiminde bakteri kullanımının yalnızca bir örneği. Turşu yaparken fermantasyon ürünü asetik asit olan Acetobacter bakterilerine oksijensiz bir yaşama ortamı sağlamak için, kavanozun kapağını hava almayacak şekilde kapatmak gerekir. Kavanozun içinde oksijen kalması, turşunun niteliğini bozduğu için istenmeyen bakteri ve küf mantarlarının çoğalmasına yardım eder. Turşunun sonbaharda yapılmasının da bir anlamı var. Sonbaharda sebze-meyve bolluğunun olması ve bunların kışın da yenebilecek bir şekilde saklanmasının amaçlanması bir yana, hava sıcaklığının ne çok sıcak ne de çok soğuk olması da önemli. Çünkü bakterilerin yaşayabildiği ve çoğalabildiği belirli sıcaklık sınırları var. Aynı durum yoğurt ve peynir gibi diğer besinlerin yapımı sırasında da önemli. Bu besinlerin yapımını da bakteriler sağlıyor. Laktik asit bakterileri adı verilen bu bakteri grubu, oksijensiz solunum yani fermentasyon yoluyla şekeri kullanarak laktik asit açığa çıkarıyor. Bakterilerin belirli sıcaklık aralıklarında yaşayabilmesinin nedeni ise enzimleri. Enzimler protein yapısında olduğundan, işlevlerini ancak belirli sıcaklıklarda gerçekleştirebiliyorlar. Bakterilerin yaşayabildikleri ve çoğalmalarını gerçekleştirebildikleri sıcaklık sınırları türden türe farklılık gösteriyor ve bakterilerin inanılmaz çeşitliliği bu noktada birçok yönünü ortaya koyuyor. Buzullarda çok düşük sıcaklıkta da sıcak su kaynaklarının dayanılmaz sıcaklığında da yaşayabilenler var. Bunun dışında, tuz ya da asit oranı çok yüksek ortamlarda yaşayabilen binlerce tür bulunuyor.
Mikrobiyolojiye giriş niteliğinde bir derse yeni başlamış olan öğrencilere ilk öğretilen şeylerden biri bakterilerin doğada her yerde bulunduğudur. Örneğin, evinizin bahçesindeki toprakta milyonlarca tür ve milyarlarca birey bulunabilir. İlk laboratuvar uygulamasında çeşitli ortamlardan alınan örneklerden hazırlanan kültürlerdeki mikroorganizma üremeleri gözlenir ve öğrencileri şaşkına çevirir. Bunların birçoğu zararsızdır ve ekolojik dengenin sürmesinde önemli işlevleri vardır. Bazıları ise insan ve hayvanlar için hastalık etmenidir. Vücudun çeşitli bölümlerinde enfeksiyona neden olabilirler. Hastalık etmeni bakterilerin bazıları besinlerin hazırlanması ya da saklanması sırasında temizlik koşullarına uyulmadığında, besinlere bulaşır, bunların içinde çoğalır ve toksin (zehir niteliğindeki bileşikler) üretirler bu besinler insanlar tarafından tüketildiğinde, sonucunda "besin zehirlenmesi" denilen duruma neden olabilirler. Hastalık etmeni olan bakterilerden korunmanın yolları aşılamalara ve temizlik kurallarına özen göstermekten geçer.



Makroskobik Dünyanın Mikroskobik Canlıları

Bakterilerle ilgilenmeye yeni başlayan biri için onların dünyasını keşfetmek, yeni bir gezegen keşfetmeye benzer. Dünyanın en küçük canlılarından olan bakteriler, gezegendeki doğal ekolojik sistemlerin işleyişinde çok önemli bir yere sahiptir. Besin, mineral ve enerji döngülerinde "kimyacı" gibi işlev gören bakteriler, canlılar arasındaki ilişkilerde etkin bir rol oynar. Bu yüzden, bakteriler canlılıkla ilgili süreçlerin anlaşılmasına yardım ederler.
Yaklaşık 3,5 milyar yıl önce, yaşayan ilk hücreler olarak ortaya çıktıkları belirlenen bakteriler en basit yapılı canlılar olmalarının yanında, dünya yüzeyinde belirli bir canlı grubuna ait en büyük kütleyi oluştururlar.
Bakteriler, canlılar aleminde "Prokaryotlar" olarak adlandırılıyorlar. Bitkilerin ve hayvanların yaşamsal işlevlerinin birçoğu, bu prokaryotik hücrelerin etkinliklerine bağlı olarak gerçekleşir. Atmosferdeki oksijenin yarısından fazlasını fotosentez yapan Cyanobacteria adı verilen gruba ait bakteriler üretir. Bu bakteriler önemli bir miktarda karbon dioksit ve azot gazlarının organik bileşik olarak bağlanmasına da yardım ederler. Atmosferle yer ve canlılar arasındaki azot döngüsünde, havadaki serbest azotun canlılar tarafından bağlanmasına yönelik tek mekanizma, baklagillerin köklerinde özel yumrucuklar içinde yaşayan, yumrucuk bakterileri ya da cins adı Rhizobium olan bakteriler tarafından sağlanıyor. Bakterilerin, baklagillerle olduğu gibi başka canlılarla da simbiyotik (ortak yaşam biçiminde) ilişkileri var. Bu ilişkilerde karşılıklı yararlanmalar söz konusu. Örneğin, bazı böceklerde yavruların cinsiyetini, simbiyotik ilişki içinde olduğu bakteriler belirliyor. Geviş getiren hayvanlarda ise, sindirimi oldukça zor olan selüloz, bağırsaklarda yaşayan bakteriler tarafından parçalanıyor. Hastalık yapan bakterilerin konaklarıyla olan ilişkisi ise asalaklık biçiminde (parazitik) bir yaşam olarak değerlendirilebilir. Toprakta yaşayan bakteriler de toprakların verimliliğine katkıda bulunur. Çürükçüller (saprofitler) adı verilen bu bakteriler ölmüş canlıları parçalayarak, onların proteinlerinde bağlı olarak bulunan azotun ve diğer minerallerin toprağa geçmesini ve yeniden azot döngüsüne katılmasını sağlar. Bakteriler azot ve oksijen döngülerine katıldıkları gibi, karbon ve kükürt döngülerine de etkin olarak katılırlar.
Bakteriler, yaklaşık 1 mikrometre çapında olup, hücre zarından ve DNA ipliğinden başka farklılaşmış yapı içermezler, hücrenin içi ise metabolik tepkimeleri sürdüren enzimler, küçük organik bileşikler ve inorganik iyonlarla doludur. Boyutlarının ancak mikroskopla görülebilecek kadar küçük olmasına bağlı olarak, onların Dünya'daki en yaygın yaşam formları olduklarını ve en büyük canlı grubu kütlesini oluşturduklarını görsel olarak hissetmek pek zordur. 4,5 milyar yaşındaki Dünya'da yaklaşık 2 milyar yıl kadar tek canlı grubu olarak yaşadıkları düşünülen bakterilerin en eski örnekleri olduğu kabul edilen fosiller Batı Avustralya'da bulunmuştu ve yaklaşık 3,5 milyar yıl önce yaşamışlardı. Bu fosil örneklerinin yapısından ve içinde bulundukları kayaların özelliklerinden fotosentez yapan bakterilerin en az 3 milyar yıl önce var oldukları belirlendi. Evrim sırasında oksijen üreten fotosentetik bakteriler gibi canlı formlarından sonra, oksijen kullanan yaşam formlarının ortaya çıktığı ve diğer canlı türlerinin de böylece oluştuğu düşünülüyor. Bu açıdan, bakteriler, canlılığın başlangıcında da etkin bir role sahip görünüyor.

Bakteriler, yapı bakımından birbirine çok benzer gruplar altında ele alınırlar. Bu yüzden bakteriyologlar, bakterileri görünüşlerine göre değil, biyokimyasal özelliklerine göre değerlendirirler. Asit ya da metan üretenleri, oksijeni ve kükürtü indirgeyenleri olabilir. Enerjisini çok çeşitli kimyasal kaynaklardan elde edenleri bulunabilir; ancak, çoğu bakteri çevredeki fiziksel ve kimyasal koşullar uygun olmadıkça büyüyüp gelişemez. Son yüzyıl içinde Robert Koch'un öncü çalışmalarıyla varlıkları belirlenen bakterilerin, bugüne kadar 5 000 türü tanımlanmış ve bunun daha buzdağının tepesi olduğu düşünülüyor. Buzdağının alt kısımlarında ise birçok hayvanın sindirim organlarında, derin deniz ve yer katmanlarında yaşayan türler var. Türlerin, özellikle de görünüş olarak birbirine çok benzeyenlerin nasıl ayırt edildiğine gelince, bunda da genler kullanılıyor. Türleri birbirinden ayırmak için 16S ribozomRNA'sını kodlayan gen incelenir. Bu gen her organizmada var; ancak, evrimsel anlamda öyle yavaş değişim geçiriyor ki, nükleotid dizilişi bir türün tüm bireylerinde tamamen aynı olabiliyor. Bu da türler arası farklılıkları ortaya koymaya yarıyor. Yine de araştırmacılar 16SRNA geni üzerindeki çalışmaların, gerçek çeşitliliğin daha azına ışık tutacağını düşünüyorlar. Çeşitlilik üzerine yapılan çalışmalarda, ribozom RNA'sı yönünden bakınca, köpek ve insanın aynı organizmaymış gibi görülebileceği de araştırmacıları düşündüren konular arasında. Tür çeşitliliğinin diğer canlılarda olduğu gibi bir de biyokimyasal yönü var. Bakterilerin biyokimyasal işleyişleri ise, ancak laboratuvarlarda saf kültürler üzerinde izlenebiliyor. Biyokimyasal ve ekolojik bilgileri yalnızca gen dizilişlerini inceleyerek elde etmek pek olası değil. Bir türün tüm tipik özelliklerinin belirlenmesi laboratuvar çalışmalarını da gerekli kılıyor. Bakterilerin bu tür çeşitliliğinin nereden geldiği düşünülebilir. Hızlı çoğalmaları, hareketli olmaları, yaygınlıkları ve kalıtsal yapılarının mutasyonlar (DNA yapısında oluşan ani ve kalıtsal değişiklikler) nedeniyle kolaylıkla değişebilir olması onların dış koşullarda oluşan değişikliklere kolaylıkla uyum sağlayabilmelerine olanak sağlıyor. Haploid yapıda olmaları, yani DNA'larının tek zincirli olması nedeniyle, mutasyonların oluşturduğu değişiklikler diğer nesillere kolaylıkla aktarılabiliyor. Çoğalmaları da çok kısa sürede gerçekleştiğinden, yeni türlerin ortaya çıkması da büyük bir zaman almıyor olsa gerek. Bakterilerde çoğalma ikiye bölünme ile gerçekleşiyor. İnsanda bağırsaklarda doğal olarak yaşayan bir bakteri türü olan Escherichia coli üzerinde yapılan çalışmalarda E. coli'nin 20 dakikada bir ikiye bölündüğü belirlenmiş. Neyse ki bir çok bakteri hemen ölüyor. Böyle olmasaydı, E. coli hücrelerinin 20 dakikada bir durmadan bölündüklerinde tüm dünyayı kaplayacak hacime 43 saatte ulaşacakları hesaplanmış. Hatta iki saat daha geçtiğinde 6,6 x 1020 tona ulaşarak Dünya'yla yaklaşık olarak aynı ağırlığa geleceği de düşünülmüş. Çoğu bakteri hücresi öldüğünden bu duruma gelinmiyor; çünkü, besin için aralarında büyük bir yarış var ve diğer bazı organizmaların (küf mantarı ve bazı bakteriler gibi) ürettiği doğal antibiyotikler de onları öldürüyor. Evet, bakteriler aynı zamanda diğer bakterileri öldüren antibiyotikler üretiyorlar. Hatta vitamin sentezi yapanlar da var. İlaç endüstrisinde, bu bakterilerin saf kültürlerinin antibiyotik üretmesi sağlanıyor ve sentetik olmayan antibiyotikler çoğunlukla bu yolla elde ediliyor. Antibiyotiklerden başka, aşılar ve tıbbi açıdan yararlı bazı enzimler de bakteriler tarafından üretiliyor. Antibiyotiklerin çoğunu toprakta yaşayan bakteriler üretiyor. Streptomyces'ler gibi, Actinomycetes grubuna ait olan bakteriler, tetrasiklin, eritromisin, streptomisin, rifamisin ve ivermektin gibi antibiyotikleri üretiyorlar. Bacillus türleri basitrasin ve polimiksin üretiyor. Difteri, boğmaca, tetanoz, tifo ve kolera gibi hastalıkların aşıları da bakterilerden elde ediliyor.


26 Haziran 2012 Salı

Attribution'ı Kaldırın

Hepimizin bildiği gibi Attribution kaldırılmıyor ve diğer Gadget'lar gibi başka bir yere sürükleyip bırakamıyoruz.İşte bunun çözüm yolu...Sırasıyla Tasarım>HTML'yi Düzenle tıklıyoruz.Klavyeden Ctrl+F tuşlarına basıyoruz.Çıkan arama kutusuna Attribution yazıyoruz.

Not:Attribution yazısını kopyala yapıştır olarak aratırsanız aramaz.Yazının üzerinde değişiklik yapmanız gerekir.Örneğin yazıyı yapıştırdıktan sonra boşluk bırakıp tekrar silin.

Attribution yazısını arattırdıktan sonra karşınıza şu şekilde alan çıkacaktır.


Belirttiğim gibi true yazan bölümü silin yerine alttaki örnekteki gibi false yazın.


Yazdıktan sonra yukarıda da belirttiğim gibi outside of the include in order to lock Attribution widget yazısını silin.Sildikten sonra Şablonu Kaydet butonuna tıklayın.Kaydedildikten sonra Sayfa Öğeleri bölümüne dönün.Dikkat ederseniz Attribution alttaki örnekteki gibi bir görüntüye dönüşüyor yani sürükleyip başka bir yere bırakabilirsiniz.
Düzenleye tıklayarak açılan sayfadan Kaldır'a tıklayarak Attribution'u kaldırıyoruz.

photoshopta resmi netleştirme

photoshopta resim nasıl netleştirilir
Photoshopta bir resmi netleştirmek için ne yapılır



Unsharp Mask, net olmayan görüntüleri netleştirmenizi sağlarken, ayarları yapmanıza izin veren bir filtre...



Resimdeki ayarlarla oynayıp istediğiniz netliğe gelene kadar uğraşabilirsiniz.

Photoshop resim çerçeveleri

photoshop resim çerçevesi,

photoshopta uygulamaya hazır çerçeve resimleri


Birbirinden farklı ve güzel photoshop için resim çerçevelerini dilediğiniz yerlerde kullanabilirsiniz.























Photoshop indirmeden kullanın Online Photoshop


Online resim düzenleme
Photoshop progarımı indirmeden kullanın,resimlerinizi düzenleyin
Photoshop program indirmenize bile gerek yok..En basit ve hızlı yolu aşağıdaki linkte..

Ekranı tam boy büyütebilmek için F11 tuşuna basın ve daha rahat çalışın.
Online Photoshop için Tıklayın